Ten uyuduğunda açılır renkleri gecenin,
Garip bir vuslat gibi düşmüş peygamberi,
Heceler dizilir sözcüklere gelişigüzel,
Mana garip, anlam yoksun, öz fakir...
Ve yalnız ten uyuduğunda aydınlanır gecesi onların,
Ay'ın şavkı ister vursun, ister vurmasın sesine uğultunun,
Bilek mi hain, kan mı asi, jilet mi vurgun,
Hafif dram, hafif melankoli, hafif sitem...
Bir an sonra;
Öfke, kibiri çarmıha germeden aktı kan,
ve yalnızca bir meşaleydi can,
Toprağın her yanında,
Soğuk ve sessizce yanan.
İlk rüzgarı bile bekleyemedim sönmek için,
Fırtınalar acizdi, tayfunlar, seller,
Ateşi söndürmek, külünü süpürmek,
Kimin elinde ki yandığına şahitsiz bir ateşe umut üflemek.
Kelimeler döküldü yine,
Kimi içten gelen, kimi piç cümlelerden biriken,
Vuramasa da öfkemi duvardan duvara,
Aktı benden akması gereken.
Tutkum ateşten olmadı ki hiç,
Yaksın ormanları, cayır cayır,
İstediğini yapabilmekti, istediği kadar,
Bu itiraf da burda oldu, vardır mutlak bir hayır.
Gölgeler yetmez, güneş mutlak bulur bir yol,
Yakmaya tenini, yahut yansıyacak bir uçurum,
Söylenmemiş yalanlar bekler ardında sırasını,
Kimi düşer dilden, kimi kendi içinde durgun.
Son bu!! emin ol ki son..
Sonsuzluğa doğru akan başka kelam yok,
Bu sefer direnmek fayda etmez,
Gerilla cümleler yorgun, serseriler zayıf, çelimsiz,
Bıraktı çatışmayı, yaktı barikatları, siperler boş,
Mevzilerde yankısı kalır artık eski çığlıkların,
Kabul ettiler, direnmediler, öğrendiler,
Yırttıkları tenlerinden renkler fışkırdı,
Gözlerini alan müthiş güneş ışığı yumuşatmışken sesleri,
Hepsi aynı şeyi mırıldanıyordu bir ağızdan;
Her şeyin başlangıcı ve sahibi o; son...
Garip bir vuslat gibi düşmüş peygamberi,
Heceler dizilir sözcüklere gelişigüzel,
Mana garip, anlam yoksun, öz fakir...
Ve yalnız ten uyuduğunda aydınlanır gecesi onların,
Ay'ın şavkı ister vursun, ister vurmasın sesine uğultunun,
Bilek mi hain, kan mı asi, jilet mi vurgun,
Hafif dram, hafif melankoli, hafif sitem...
Bir an sonra;
Öfke, kibiri çarmıha germeden aktı kan,
ve yalnızca bir meşaleydi can,
Toprağın her yanında,
Soğuk ve sessizce yanan.
İlk rüzgarı bile bekleyemedim sönmek için,
Fırtınalar acizdi, tayfunlar, seller,
Ateşi söndürmek, külünü süpürmek,
Kimin elinde ki yandığına şahitsiz bir ateşe umut üflemek.
Kelimeler döküldü yine,
Kimi içten gelen, kimi piç cümlelerden biriken,
Vuramasa da öfkemi duvardan duvara,
Aktı benden akması gereken.
Tutkum ateşten olmadı ki hiç,
Yaksın ormanları, cayır cayır,
İstediğini yapabilmekti, istediği kadar,
Bu itiraf da burda oldu, vardır mutlak bir hayır.
Gölgeler yetmez, güneş mutlak bulur bir yol,
Yakmaya tenini, yahut yansıyacak bir uçurum,
Söylenmemiş yalanlar bekler ardında sırasını,
Kimi düşer dilden, kimi kendi içinde durgun.
Son bu!! emin ol ki son..
Sonsuzluğa doğru akan başka kelam yok,
Bu sefer direnmek fayda etmez,
Gerilla cümleler yorgun, serseriler zayıf, çelimsiz,
Bıraktı çatışmayı, yaktı barikatları, siperler boş,
Mevzilerde yankısı kalır artık eski çığlıkların,
Kabul ettiler, direnmediler, öğrendiler,
Yırttıkları tenlerinden renkler fışkırdı,
Gözlerini alan müthiş güneş ışığı yumuşatmışken sesleri,
Hepsi aynı şeyi mırıldanıyordu bir ağızdan;
Her şeyin başlangıcı ve sahibi o; son...